03 MART 2011, herhangi bir gün gibi başladı sonra bir ara gözüme tv de ergenekon soruşturması dahilinde 11 kişinin gözaltına alındığını duydum,işin aslı pek önemsemeyip gazetemi okumaya devam ederken "ahmet şık" ismi anıldı,ismi hatırladım ama kişiyi bir türlü anımsayamadım daha sonra Ertuğrul Mavioğlu nun "bu Mccarthy cilikdir" sözlerini duyunca hatırladım...Ertuğrul Mavioğlu ile birlikte "Ergenekon da kim kimdir" kitabını birlikte çıkarmış ve hatta bu kitap yüzünden ergenekon davasından yargılanan sanıklar tarafından haklarında tazminat davası açılmış bir yazar(davaları nisan 2011 de).Metin Göktepe ve Manisa daki gençlere işkence olaylarını meydaya taşımış gazeteci olarak kayıtlara geçmiş bir gazeteci.Ertuğrul Mavioğlu ise 1980 den sonra 8 yıl dev-sol davasından cezaevinde yatmış,dışarıda bu siyasetin içinde belli bir süre daha devam edip gazeteci-yazar olarak hayatına devam etmiştir.Daha sonrasında 12 eylül süreci ve güncelliği ile ilgili en sonuncusunu 2008 de yazdığı 3 kitap çıkarmıştır.Latin Amerika sol rüzgarını da radikal gazetesinde yaptığı haberlerle ve yazı dizileriyle türkiye ye taşımış bir insan.
Ahmet Şık ın gözaltına alınması ve daha sonrasında Ertuğrul Mavioğlu nun veryansını,bütün dikkatimi aktüel olan tartışmaya yöneltti ve izlemeye başladım.Hemen hemen bütün kanallarda çılgınlar partisi vardı.Birbirine bağıranlar,kendini savcı ilan edenler,hukukçular,ulusalcılar,diğer sanıkları kurtarmaya çalışmalar daha neler neler...Kafamı toparlayıp duru bir düşünce çıkartmaya çalışma yetim kaybolmuşken en son gece Ertuğrul Mavioğlu nu ntv de tek başına çıktığı bir programda izledim ve artık kendimi tv ye kapattım.
Ortada açık bir hukusuzluk olduğu herkesin mutabık olduğu tek gerçek olarak masada duruyor,daha öncesinde de savcılık ifadelerindeki sorular,polis ifadeleri,telefon dinlemeleri,el koyulan telefonlarda aramalar çıkması gibi usülsüzlükleri işbilir polisin işgüzar işleri olarak algılayabiliriz lakin İstanbul savcısının Ankara da arama yaptırabilecek kadar pervasız davranabilmesi ve keyfi olarak gözaltına alınmış gibi görünen iki kişinin soruşturmaya dahil edilmesi bana 90 lar ve 2000 lerin başlarına kadar devam etmiş DGM savcılarını hatırlattı.O dönemde sol örgütlenmelere ve kürt hareketine karşı yapılan aklı şaşırtan uygulmaları;davada adı geçen herkesin kendini bir anda terorist olarak cezaevinde bulduğu,davaları sanki savcıların değil de tmş birimlerinin açtığı,evrensel hukuğun bu coğrafyayı kapsamadığı bir dönem olarak anabiliriz.İnsan hakları derneği yıllıkları yalnışlıkla polis operasyonlarıyla öldürülen insan kayıtlarıyla sayfalarca belgelenmiş.Gelgelelim ölen insanlar,öldürüldükleriyle,cezaevine girenler,yattıklarıyla kalmış,hak aramaya çalışanlar yüce Türk yargısı tarafından susturulmuş,en şanslılılar herşey olduktan sonra en fazla AHİM den devlete açtıkları davayı kazanmışlar.Bugün ergenekon diye yargılanan o dönemin devlet yapılanmasının oluşturduğu yargı anlayışının bu davada karşımıza çıkması hiç de gülümsetmeyen bir ironi.
Demokrasi algılayışımızı bu topraklarda yenidenleştirebilecek olan bir davada yüce Türk yargısıyla yeniden karşılaşmak ve bu davada bununla hesaplaşmak zorunda bırakılmak traji komik bir parodoks.Kafalardan daha çok ses çıkacak,su daha da bulanıklaşacak buradaki sirayetli tavır"ne hukutan geçerim ne de ergenekon davasından vazgeçerim".
04.03.2011 de saat 12 de TAKSİM MEYDANINDA gazeteciler protesto ediyor
katılımcılar:yıldıray oğur,mehmet baransu
0 yorum