Murat Çakır
KOMÜNİZM? KOMÜNİZM!
Öcü hortladı. Her ne kadar kendini komünist olarak tanımlayanlar bile güncel gündemin ana maddesinin devrim ve devletin kendi işlevini yitirip yok olacağı, sınıfların ortadan kalkacağı bir dünya olmadığını belirtiyorlarsa da, histerik Alman basını sanki »önümüzdeki kış komünizm gelecek«miş gibi yaygara kopartıyor.
K. Marx ve F. Engels’in »Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor« diye başladıkları Komünist Partisi Manifestosu’nda bahsedilen »hayaletin« adının bir gazetede anılması bu yaygaranın nedeni.
Sosyalist Junge Welt gazetesinin bugün Berlin’de başlayan geleneksel Rosa Luxemburg Konferansı’na konuşmacı olarak katılan DIE LINKE eşbaşkanı Gesine Lötzsch’ün bir panelde yapacağı konuşma Almanya’nın gündemine oturdu. Lötzsch, »Komünizme nereden gidilir? Sol reformizm mi yoksa devrimci strateji mi? Kapitalizmden çıkış yolları« başlıklı panelde, Rosa Luxemburg’un »devrimci reelpolitika« ve özgürlük anlayışına atıfta bulunarak bu soruya yanıt getirmeye çalışıyor. »Komünizme giden binlerce yolun« olduğunu savunarak, solun, kapitalizmin ve militarizmin aşılması amacıyla, hem »işçilerin ve halkın büyük çoğunluğunun sorunlarının çözümü, hem de mülkiyet ve iktidar ilişkilerinin yapısal değişimi için« gündelik soruları yanıtlayarak, »radikal reelpolitika« yapması gerektiğini vurguluyor.
Ama »Komünizm« kelimesini kullanıyor olması ve eski RAF üyesi Inge Viett ile aynı panelde yer alması, CDU’lusundan SPD’lisine ve hemen hemen bütün burjuva medyasına kadar geniş bir cephenin DIE LINKE’ye »terörizmle ortaklıkları var«, »yeniden milyonlarca insanın kanına girmek istiyorlar« türünden suçlama yöneltmesine ve neoliberallerin histeri nöbetine tutulmalarına neden oldu. CSU genel başkanı Horst Seehofer ise coşarak, DIE LINKE’nin yasaklanmasını talep etti.
Solu ve dolayısıyla adalet-demokrasi-barış eksenindeki tüm talepleri diskredite etmek için, bir Neoliberal-Agit-Prop-Ajansı gibi faaliyet gösteren yaygın medya, Soğuk Savaş’ın artığı antikomünizm demagojisiyle gündemi manipüle etmeye çabalıyor. Kuşkusuz bu topyekun saldırının etkisiz kaldığı söylenilemez. Her ne kadar kampanyanın hedefi DIE LINKE olsa da, aynı zamanda SPD ve Yeşiller hizaya getirilmeye ve DIE LINKE seçmeninin kafası karıştırılmaya çalışılıyor.
Yaygın medya ve neoliberal elitler, sanki kapitalizm tanrı vergisiymiş, yaşam kapitalizme ebedîlik yasası tanımış gibi, alternatiflerin telaffuz edilmesinden dahi rahatsız oluyorlar. Ama diğer taraftan Bavyera Merkez Bankası’nın Hypo Alpe Adria’nın iflasındaki reel kriminel tavrından, uluslararası malî piyasa spekülatörlerinin küresel çapta yol açtıkları yıkımdan veya kapitalizmin neden olduğu ekolojik-sosyal-ekonomik felaketlerden hiç mi hiç rahatsız değiller.
Lötzsch, haklı olarak demokratik sosyalizmin bir alternatif olduğunu, ancak Rosa Luxemburg’un dediği gibi, sosyalizmin betona dökülmüş bir ideal, zekice hazırlanmış bir reçete olmadığını, aksine reel mücadelelerden doğacağını savunuyor.
Hoş, DIE LINKE, Rosa’nın sözünü ettiği »devrimci reelpolitikayı« uygulayabilecek bir politik formasyon değil elbette. Ama komünistinden, sosyalistine, radikal solcusundan, sol reformistine kadar solun geniş bir yelpazesini temsil eden bu parti, radikal bir reelpolitikayı uygulayabilecek, insanların yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi mücadelesi ile adalet ve eşitlik, özgürlük ve kurtuluş taleplerini birleştirebilecek, verili koşulların radikal eleştirisini yapabilecek ve radikal demokrasiyi ilk önce kendi içerisinde gerçekleştirebilecek potansiyele sahip.
Çığırtkanların korkusu bundan.
Evet beyler, bizler komünizme, yani insanlığın özgürlük ve dayanışma, bireysel ve sosyal kurtuluş idealine, sınıfsız, sömürüsüz, devletsiz topluma giden yolu arıyoruz – komünizm adına yapılan hataların ve gerçekleştirilen vahşetin peşinde değiliz! Evet, bizler, »iktidarı, bütün pozisyonlarına sahip olana ve onları dişlerimiz ve tırnaklarımızla savunacağımız zamana kadar kendimizi burjuva devletinin içine bastırarak, bir defalık değil, sürekli olarak ele geçirmeyi« (Rosa Luxemburg) hedefliyoruz. Ve bunun için onbinlerce yol olduğunun bilincindeyiz.
Deneye deneye, düşe kalka, hatası ve doğrusuyla o yolları aramaya devam edeceğiz. Sapına kadar özgürlükçüyüz, sapına kadar radikal demokrat, eşitlikçi, milliyetçilik-cinsiyetçilik-savaş karşıtıyız. Onun için komünistiz, sosyalistiz, solcuyuz. Demokrasi olmadan sosyalizmin, sosyalizm olmadan demokrasinin olamayacağına inanmaktayız.
Evet, korkabilirsiniz, çünkü korkmakta haklısınız!
7 Ocak 2011 14:25
Vaovv, çıkış, çağrı, manifesto, deklarasyon gibi bir şey olmuş...
Yok, şaka bir yana da demokrasi sosyalizm ilişkisi tartışmalı bir mesele. Kimisi diyor ki sosyalizmin temel idealleriyle bugünün demokrasisinin idealleri birbiriyle örtüşür, kimisi de yok efendim demokrasi şeytan (burjuvazi diye de okunabilir) işidir, sümme haşa sosyalizmin yanından geçemez. aslında epey bir zamandır birikim çevresinin yürüttüğü bir tartışma bu. hatta aralık sayısında ahmet insel tam bu konuyla ilgili bir yazı yazdı. Marx'ın Yahudi Sorunu kitabı üzerinden dönen meşhur bir tartışma vardır. Orada Marx insan hakları meselesinin neden bir burjuva meselesi olarak görülmesi gerektiğini anlatır. Sonra işte Fransız Marksist Claude Lefort buna karşı çıktı. Marksistlerin de, burjuvazi-işçi sınıfı karşıtlığına indirgenemeyecek evrensel kavramları olabileceğini savundu. İşte Lefort'a göre demokrasi de bunlardan bir tanesi. Ahmet İnsel de o yazıda Lefort'un "Günümüzde demokrasi komünizmdir ya da tam tersi" cümlesini, Marx'ın ve Engels'in bazı metinlerini okuyarak ele alıyor.
Bir de tabii bu tartışmanın ötesinde komünizm kelimesinin daha baştan büyük bir tarihsel ve kavramsal yükle kendisini dayatması var. Pratik sosyalizm tarihi bugün hala yüzleşilmemiş olgularla doluyken, bir de "proletarya diktatörlüğü", "komünist devlet" gibi kavramların içinin nasıl doldurulacağı da belirsiz. Kimi marksistler gibi komünizmin en saf olduğunu saptadığımız bir ilk ana dönüp onu şimdide mi canlandırmaya çalışacağız, bütün sosyalizm deneyimlerini olduğu gibi kabul edip bunları günümüze mi uyarlayacağız, yoksa bugüne özgü bambaşka bir komünizm mi inşa edeceğiz?