6 Nisan tarihli Birgün gazetesinde "Cihangir'in liberal çocukları (!)" başlığıyla yayımlanan Enver Aysever yazısı epey fırtına kopardı. Aysever önce ikinci bir yazıyla ilkine rötuş yaptı, ardından da Adnan Bostancıoğlu'nun Aysever'i eleştiren yazısı geldi. Son olarak da, gelen tepkilerin arkası kesilmemiş olacak ki, Birgün gazetesi konuyla ilgili bir açıklama yapma gereği duydu. Bu açıklamada Aysever'in yazısının içeriğinin ve dilinin kesinlikle tasvip edilmediği, yazıya dönük bir editoryal refleksin oluşmamasının sansüre duyarlılıktan kaynaklandığı ve son olarak da böyle bir yazının, Birgün'ü linç etmek için hazırda bekleyenlerin ekmeğine yağ sürdüğü ifade edildi (1). Tüm bu tartışmalardan geriye bir "sürç-ü lisan" ve bir "editoryal dikkatsizlik" kalmış gibi gözüküyor. Oysa ben durumun bu kadar basit olmadığını düşünüyorum. Bence Aysever'in yazısına sinen üslup, tam da nefret söylemi kapsamında değerlendirilebilecek birtakım unsurlar barındırıyor.
İlgili yazıda belli bir düşünce tarzı ile belli bir yaşam tarzı arasında kaypak bir ilişki olduğu vurgulanıyor ve buradan da bu düşünce tarzını belirlediği varsayılan bir ideolojinin eleştirisi yapılmaya çalışılıyor. Oysa yazının üslubu öylesine "şiddetli" ki, bir ideolojinin eleştirisinden çok, bu söyleyiş biçiminin arkasında yatan düşünme biçimi açığa çıkıyor. Bu biçimin, şiddeti ve nefreti yaygınlaştıran bir "nefret söylemi”ne ait olduğunu söyleyebiliriz. Bu anlamda yazının üstüne kurulduğu düşünceden çok, bu biçimin incelenmesi bana daha anlamlı geliyor.
Nefret söyleminin ne olduğu konusunda çeşitli tartışmalar ve muhtelif fikirler mevcut. Ben burada nefret söyleminden her türlü dışlayıcı söylemi anlıyorum. Aslında bir metnin nefret söylemine girip girmediğini anlayabilmek için kimi zaman incelikli bir çözümleme yapmak gerekebiliyor. Ancak Enver Aysever'in yazısı böyle bir çözümlemeye gerek bırakmayacak denli açık. Bir liberalizm eleştirisi yapmak maksadıyla başladığı yazısında kısa sürede ayrımcı bir dilin esiri oluyor. Cihangiri liberal tipolojinin en belirgin şekilde görüldüğü bir semt olarak kurgulayan Aysever, ona göre bu düşüncenin şekillendirdiği Cihangir'i şöyle tasvir ediyor:
“Bir takım liberal abilerin, ablaların buluşup sokak çocukları için, Kürtler adına, eşcinsel hakları uğruna yanıp tutuştukları, ahkam kestikleri ez cümle demokratik faaliyetleri yürüttükleri semtin adı Cihangir!”
Anlaşılıyor ki ne Kürtler'in mücadelesi ne eşcinsellerin var olma savaşı zerre kadar ilgilendirmiyor Aysever'i. Elbette ilgilendirmek zorunda da değil. Tüm bu mücadelelere neden karşı olduğunu, hangi tür bir düşünceyi savunduğunu gazete köşesinde rahatlıkla açıklayabilir. Ancak bunun yerine belli kimliklere sahip insanları suçlama, dahası şiddeti meşrulaştırma yolunu seçiyor:
“Dayak yiyen kadınlar için en çok onlar gözyaşı döker, Tekel işçileri adına en çook onlar dertlenir, sokakta leşi bulunan çocuğun ağıtını da onlar yakar... Tek dertleri demokratik, özgür bir ülkede yaşamaktır(!). Bunun için vesayet düzeni yıkılmalıdır(!)”
Dayak yiyen kadınlar için gözyaşı dökmenin, haksızlığa uğramış işçilerin dertlerini sahiplenmenin neden bir sorun teşkil ettiğini bir yana bırakırsak, daha 5 yaşındayken memleketin dağından taşından fışkıran bombalarla hayatını kaybetmiş masum çocukların bedenini “leş” olarak nitelendirmenin hangi ideoloji eleştirisiyle bir alakası olabilir. 5 yaşındaki bir çocuğun yaşam hakkını savunmak için illa belli bir ideolojiye sahip olmak mı gerekir? Biz daha en temel hak olan yaşam hakkını savunamazsak gerçek bir siyasal alanın oluşumundan, gerçek bir fikir tartışmasından nasıl bahsedebileceğiz? Yol geçmeyen köyünün dağlarından başka bir şey bilmeyen bir kız çocuğunun yaşamını bu denli değersizleştirmeyi hangi “sürç-ü lisan” affettirebilir?
Enver Aysever şiddeti açık bir şekilde böyle meşrulaştırdıktan sonra, kendi gibi olmayanların yaşam tarzını sorgulamaya girişiyor. Cihangir barlarında eğlenen liberalleri nitelendirmek için seçtiği metafor anlamlı:
“Geçen akşam Cihangir’de yürürken garip isimli, lümpen, marjinal, hedonist barlardan dışarı bir dışkı gibi bunlardan taşıyordu...”
Ayrımcılık Aysever'in kelimelerine öyle bir sirayet etmiş ki, bütün sıfatlarını adeta birer küfür gibi kullanıyor. Belli ki onun çok önceden belirlenmiş doğruları var ve bu katılık herhangi başka bir yaşam tarzını anlamaya izin vermiyor. Onun istemediği gibi olduğunuzda bir anda dışkıya dönüşüvermeniz işten bile değil. Tabii burada bütün bu düşmanca sözlerin arkasında en ufak bir fikir kırıntısı dahi bulmak mümkün değil. Aysever artık bundan sonra Vakit gazetesini dahi aratır bir tarzda ahlak bekçiliğine soyunuyor:
“ Ardından bir taksi durdu önümde abartılı boyanmış, kıçına kadar eteğini sıyırmış altmışlık hatunlar indi arabadan. Dudaklarını yalayarak ‘Merhaba’ dediler birbirlerine...
İçerdeki özgürlük seslerini işittim... Eşşek kadar olmuş bir Cihangir demokratının yaşgünüymüş meğer...”
Medyanın, anlamın toplumsal inşasında ideolojik bir işlevi olduğu epey zamandır biliniyor. John L. Austin'in, konuşmanın ya da yazmanın yapmaktan bir farkı olmadığı saptaması üzerinden, medyaların da kendi etkinlik alanları dışında pek çok etkilerinin olduğunu söyleyebiliriz. Bir yazının, onun failini de aşan sonuçları olabiliyor. Bu anlamda nefret söylemleriyle mücadele etmek, herhangi başka bir toplumsal mücadele kadar anlamlı(2).
Aslında benim çok tercih ettiğim bir tarz değil birisini böyle karşıma alıp yazı yazmak. Ama bu denli ayrımcı bir yazıyı, üstelik kendisine sosyalist diyen bir gazetede görmek nefret söyleminin topluma ne denli nüfuz ettiğini gösteriyor. Sonra biliyoruz ki birileri bundan cesaret alıp güvercinleri katlediyor, sokaklarda transcinselleri doğruyor, elinde sopalarla mahalle basıyor. Toplumsalın inşasında şiddeti meşrulaştıran söylemlerin olduğu kadar, onları teşhir eden söylemlerin de yeri var (3).
(1) Tartışmayla ilgili yazılar aşağıdaki linklerden okunabilir:
Enver Aysever, Cihangir'in Liberal Çocukları (!)
Enver Aysever, Ahmet Tonak için; Öteki Cihangir
Adnan Bostancıoğlu, Cihangir Meselesi
Birgün'ün konuyla ilgili açıklaması internette bulunmuyor.
(2) Nefret söylemiyle ilgili daha fazla bilgi şu siteden alınabilir: http://www.nefretsoylemi.org/index.asp
(3) Gelen tepkiler karşısında Enver Aysever Birgün gazetesinden ayrılmaya karar vermiş. Bu karar elbette onun nefret söylemi üreten bir yazı yazdığı gerçeğini değiştirmiyor. Ama böyle bir yazıya çok çeşitli kesimlerden tepki gelmesi ve yazarın kendini, görevinden ayrılmak zorunda hissetmesi önemli bir gelişme olarak nitelendirilebilir.
İlgili yazıya şuradan ulaşılabilir: Birgün'e Sorular ve Geçici Veda
Neler Oluyor Hayatta
0 yorum